“Sosyal medyada sahte ve troll hesaplar” konulu panelimizi gerçekleştirdik

“Sosyal medyada sahte ve troll hesaplar” konulu panelimizi gerçekleştirdik

24 Şubat günü Avukat Erselan Aktan moderatörlüğünde gerçekleştirilen MLSA Youtube kanalında ve Twitter hesabında paylaşılan canlı yayında NewsLabTurkey Research Hub Direktörü Dr. Sarphan Uzunoğlu ve Reportare Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı Mehmet Şafak Sarı konuşmacı olarak katıldı

[embed]https://www.youtube.com/watch?v=S9RsPdUgT1I&t=30s[/embed] Sözlerine kısa bir giriş konuşması yaparak başlayan Avukat Erselan Aktan, anonim hesapların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde (AİHM) nasıl göründüğünden bahsetti. AİHM’e göre sosyal medyada anonim kalmanın ifade özgürlüğünün vazgeçilmezi olduğunu ve devletlerin bunu koruması gerektiğine değinerek, “‘Delfi AS v Estonya’ kararında AİHM’in, sosyal medyanın anonim hesaplar açısından daha az hiyerarşik ve daha az ayrımcı bir alan oluşturduğunu ve kamunun bilgi edinme hakkına işlerlik kazandırılması yönünden oldukça önemli olduğunu vurguladı” sözlerini kullandı. Sosyal medya platformlarının Türkiye’ye yönelik pek bir yaptırımı olmadığı görüşünde olan Aktan, buna dair en son 2020 yılında yaklaşık 7340 Twitter hesabının, Adalet ve Kalkınma Partisine (AKP) yakın bir ağ üzerinden çalıştırıldığını belirttiği raporunda askıya alındığını veya kaldırıldığını hatırlattı. Geçtiğimiz ay Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Twitter üzerinden yayınladığı, yaklaşık 4.5 milyon izleyiciye ulaştığı açıklamada örgütlü troll hesaplarından bahsederek bir rapor çıkardıklarını belirttiğine değinen Aktan, sözü Sarphan Uzunoğlu ve Mehmet Şafak Sarı’ya bıraktı.

Uzunoğlu: Troll sorununun önüne geçebilmek için, ekonomik desteklerinin açığa çıkarılması gerekir

Akademik anlamı ile Troll kelimesinin “kendi eğlencesi için belirli bir sosyal tartışmayı veya iletişimsel süreci manipüle eden ve kötüye kullanan kişi” olarak basitçe tanımlandığından bahseden Uzunoğlu, Türkiye’deki troll anlamının ise isim veya fotoğraf kullanmadan sosyal ağlarda hoşumuza gitmeyen şeyler söyleyen herkes olduğunu belirtti. Türkiye’deki siyasi fanatikliğe de değinen Uzunoğlu, ekstra bir kategoride troll kelimesinin daha geniş anlamda belirli iletişim süreçlerini politik nedenlerle manipüle eden, kara propaganda yapan kişiler olarak da açıklandığından bahsederek, “Örneğin bir siyasetçi paylaşım yaptığında saniyesinde ona karşı troll amaçlı mesajlar atılıyor. Akademik konjonktürde bunun karşılığı AstroTurf, yani ‘yapay çim’ kavramından geliyor. Bu kavram, kendi içerisinde örgütlenen sosyal hareketler anlamına geliyor. Bu kitleler asla olmamalı diye bir şey söyleyemem çünkü bunlar siyasal iletişimin ne yazık ki günümüzde parçaları. Öncelikle bunları kabul edip nasıl çalıştıklarını anlamak ana gündemimiz olmalı” ifadelerini kullandı. Troll kavramının kullanılma biçiminin uluslararası düzeyde ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı bir durumda olduğunu söyleyen Uzunoğlu, troll ve anonim kavramlarının aynı şey olmadığına önemle dikkat çekti. “Trollerle ilgili en büyük yanlış anlama bunların anonim olduğunu düşünmemiz.  Biz aslında troller derken nickname ile hesap açan kişilerden bahsediyoruz. Türkiye’de birçok insan zaten interneti anonim olarak kullanmıyor çünkü anonimlik dediğimiz şey teknik, biçimsel ve sosyal yanları olan bir şey.” Bu kavramının ayrıca sadece siyasi partilere veya gruplara özgü bir şey olmadığını belirten Uzunoğlu, “Kılıçdaroğlu’nun yayınladığı rapor, kendisine yönelik yapılan trolleme faaliyetleriyle ilgiliydi, o sebeple pek de güven veren bir araştırma değil. Hashtag analizlerinde bile tek bir hashtag’e bakılmaması gerekir, konuyla alakalı açılan tüm hashtag’lere bakılması gerekir ki Türkiye’deki gerçek troll ağları haritası çıkarılsın” sözlerini kullandı. Troll hesap probleminin köküne inmek için durumun ekonomi politiğinin araştırılması gerektiğini düşünen Uzunoğlu, ekonomik anlamda desteklenen ağların deşifre edilmesi, bu kişilere dava açılması ve kamu kaynaklarının görevi dışında kullanımlarının önüne geçilmesi gerektiğini düşünüyor. “Türkiye’de düzgün bir siyasi partiler yasasından, uygulanabilir bir seçim iletişimi yasasından bahsedilemediği ve yüksek seçim kurulu süreçleri denetleme konusunda şeffaf bir tutum sergilemediği için şöyle bir durumla karşılaşabiliyoruz. Bir muhalefet liderinin sosyal medyada üzerinden bir grup hesabın kendisine hakaret ettiğini söylemesi ile troll hesapları araştırma başlıyoruz. Bizim asıl araştırmamız gereken halktan alınan vergilerle kaç trollün beslendiği olmalı. Bence araştırmacı gazetecilerin troll ağlarının merkezlerini fotoğraflayıp, belgelerle kim olduklarını, ne kadar maaş aldıklarına kadar ifşa etmeleri gerekli.” Bu yıl içerisinde yürürlüğe girmesi beklenen yeni dezenformasyon yasası hakkında görüşlerini belirten Uzunoğlu, “Uluslararası kamu yayıncılığı kuruluşlarına ‘ya lisans al ya da git’ denmesi bile aslında bir seçim hazırlığının parçası. Hegemonyanın olduğu yerde direniş kendi yollarını bulur. Fakat direniş yöntemlerinin olması, güvende olduğumuz anlamına da gelmiyor. Ben kapsamlı bir sosyal medya yasası geleceğini düşünüyorum, bunun kısıtlı yanlarının olacağını da düşünüyorum. Tüm dünyadaki konjonktür devletlerin iyice otoriterleşmesini rahatlatıyor. Covid tek başına ülkede gece 12’den sonra müzik dinlenemeyen bir ortam yarattığına göre, niye gece 12’den sonra tweet atılamayan bir ülke yaratılmasın? Fakat bu yeni düzenlemenin de bizi tamamen durdurabileceğini pek sanmıyorum” dedi.

Sarı: Troll veya bot hesaplar sorununun algoritmik müdahalelerle çözülebileceğini düşünmüyorum

Troll kavramının psikolojik tarafıyla ilgili konuşarak sözlerine başlayan Mehmet Şafak Sarı, dezenformasyon yayan kişileri, profesyonel olarak çalışan, iletişim süreçlerini baltalayan manipülatörler ve provokatörler olarak tanımlıyor. Troll kavramının anlamını ikiye bölen Sarı, ilk olarak trolleri hayata karşı öfkeli, toplumdan istediğini alamamış, haberleşme ortamlarında yaşayan, kendilerini ifade etme çabası olan, dikkat çekmek isteyen, toplumda var olmak isteyen insanlar olarak tanımladı. İkinci olarak “profesyonel troller” diyerek, şirketlerin, siyasetçilerin, siyasi partilerin ya da çeşitli siyasi aktörlerin çevresinde veya bizzat kendisi olarak kiralanmış ve organize hareket eden gruplar olarak tanımlıyor. Sarı, trollerin veya profesyonel trollerin, dezenformasyon yayarak kendi çevrelerine ve geleceklerine de zarar verdiklerini düşündüğünü belirtti. Türkiye’de sağlıklı bir dijital ortamının bulunmadığını ve dijital medya okuryazarlığının çok zayıf olduğunu düşünen Sarı, insanların küçük gruplar tarafından kolayca manipüle edilebileceğini belirterek, “Toplumda sağlıklı bir iletişim ve haberleşme kültürü kalmamış, insanların sosyal medyada paylaşımlarına muhalefet olmak ve çatışma alanı yaratmak için hazırda bekleyen kişiler var. Siyasi gündemin arttığı veya doğal afetlerin yaşandığı zamanlar olabilir, bu süreçlerde dezenformasyonu yayan kişilerin hep aynı hesaplar olduğunu gözlemliyoruz. Sosyal medya platformları zaman zaman bunları toplu halde engellemeye çalışıyor, mesela Twitter geçtiğimiz yıllarda iktidarla ilişkisi olduğunu düşündüğü binlerce hesabı kapatmıştı. Ancak troll hesapların, dezenformasyonun raporlarla, siyasi manevralarla veya algoritmik müdahalelerle çözülebileceğini düşünmüyorum” dedi. Siyasal iletişim kampanyalarının hayatın bir uzantısı olarak düşünülmesi gerektiğini ifade eden Sarı, bu platformlar üzerinden tek başına seçim kazanmak mümkün olmasa da, platformların altyapısı, dezenformasyonu veya iletişimi polarize etmeye çok açık olması sebebiyle seçimleri etkilemeye de elverişli olduğundan bahsetti. “Hiçbir dijital kampanya tek başına bir seçimin kazanılmasına yetmez. Hala siyasal iletişimin merkezinde temel siyasal propagandalar, yurttaşla görüşmeler, çeşitli siyasal kampanyalar vardır. Fakat sosyal medya platformlarının altyapısı, herkesin zaman tüneline bağımsız ve tekil bir şekilde girebilmesine olanak vererek, iyi veya kötü de olsa tüm mesajlar her an her yerden ulaşılabilir hale getirdi. Siyasal kültürün olduğu toplumlarda, yarı yarıya olan veya çok küçük farklarla kazanılan, toplumun ikiye bölündüğü seçimlerde, aradaki yüzde birlik fark seçimin kazanılması demek oluyor. Sosyal medya platformları olmadan önce bu kitlelere ulaşmak zordu. Cambridge Analytica, insanların sosyal medya davranışlarında neleri sevdiklerine, hangi siyasal görüşlere eğilimli olduklarına kadar geniş bir spektrumda tüm davranışsal kalıplara dair data toplanarak fikir elde etmenin mümkün olduğunu açıklamıştı. Bu şekilde, eğer yüzde bir veya iki gibi kararsız bir kitle oranı varsa, insanların gelecekte hangi mesajla ayartılabileceklerini veya ne tepki verebileceklerinin öngürldüğü bir ortam oluşuyor. Böylece gerek parti propagandaları olsun gerekse troll hesaplar üzerinden insanlar çok rahat manipüle edilebiliyor.” Sarı, dezenformasyon yasası hakkındaki düşüncelerini şu sözlerle ifade etti: “İfade özgürlüğü ve temel haklara yönelik en ufak bir saldırı bertaraf edilemiyorsa,  bu saldırıyı boşa çıkaracak direniş yöntemleri tarih boyunca hep bulundu, hala da bulunuyor. Hele ki bilgi ve birikimin bu seviyede olduğu teknolojik süreçte bu saldırılar ne kadar ana akım iletişimi kısıtlayıcı da olsa, yeni yolların yaratılacağı direniş tüm dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de mevcut. O yüzden biz bir yolunu bulur, sözümüzü anlatır, fikirlerimizi yine beyan ederiz.”