Torbalara sığmadı, müstakil geliyor: </br>Z kuşağına sansür, Z raporu getirir

Torbalara sığmadı, müstakil geliyor: </br>Z kuşağına sansür, Z raporu getirir
İktidarın internet yasası telaşının altında ne yatıyor? Türkiye’deki mevcut yasalar, sanal alemdeki suçları hali hazırda cezalandırıyor. Dijital dünyada mesajlar da alternatif kanallardan ilgilisine bir şekilde ulaşıyor. Hükümet buna rağmen ne yapmak istiyor? Bülent Mumay Edebiyat tarihinin en büyük distopyalarından biri olan 1984’ü bilirsiniz. Memleketimizden ırak olsun, kitaptaki “Okyanusya” ülkesinin 4 bakanlığından biri, Doğruluk Bakanlığı’ydı. Bu bakanlığın tek bir görevi vardı, parti için “alternatif gerçek”ler üretmek. Toplumun gerçeğinin yerini, üretim bandından çıkan mamullerle değiştirmekten sorumluydu. “Irak olsun” demekle işlemiyor tarih, dilek ve temennilerle de hayat geçmiyor. Son cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana, 2018 model bir “1984”ün içinde yaşıyoruz. Demokrasiden otoriterliğe doğru yol alan memleketimizde, gerçeklerin kendisi de “modifiye gerçekler” atölyesine uğradıktan sonra halkla buluşabiliyor. Saray’ın “Doğruluk Bakanlığı” olan İletişim Başkanlığı, sadece Basın İlan Kurumu üzerinden muhalif gazeteleri susturmaya çalışmıyor. Alternatif gerçekleri üretmek için gerekirse Erdoğan’ın kendisini bile sansürlemekten geri durmuyor.  Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın, partisinin il başkanlarına yaptığı konuşmadaki sözler, Beştepe’deki “Doğruluk Bakanlığı” tarafından kırpıldı. Erdoğan’ın televizyonlarda canlı yayınlanan şu sözlerinden sonra, -doğal olarak- Türkiye’de sosyal medyanın, hatta Netflix’in tamamen yasaklanacağı anlaşıldı: “Niçin Youtube, Twitter, Netflix gibi sosyal medyalara karşı olduğumuzu anlıyor musunuz? Bu millete bu tür mecralar yakışmıyor. Bir an önce parlamentomuza getirip tamamen kaldırılmasını, kontrol edilmesini istiyoruz.”

Saray’dan Saray’a sansür

Öğlen saatlerindeki bu konuşmanın yarattığı “gerçek”liği değiştirmek, Fahrettin Altun’un başkanlığındaki iletişim dairesine düştü. Erdoğan’ın bu konuşması, içindeki “Bir an önce parlamentomuza getirip tamamen kaldırılmasını, kontrol edilmesini istiyoruz” cümlesi kırpılarak, sosyal medya üzerinden yeniden tedavüle sokuldu. Bu yetmedi, Altun bizzat açıklama yaparak “Cumhurbaşkanı’nın yasakçı gösterilmeye çalışıldığı”nı savundu; maksatlarının dijital medyadaki suçların engellenmesi olduğunu öne sürdü. Elbette bu hamleler, dijital medyaya sansür endişesini ortadan kaldırmadı. Türkiye’nin her geçen gün daha da yakınlaştığı Kuzey Kore-Çin liginden örnekler konuşulmaya başlandı. Bu kez Doğruluk Bakanlığı’nın “medya tim”leri devreye girdi. Erdoğan’ın “modifiye edilen” konuşmasından bu yana, “Saray’ın ana akımı”nda “Korkmayın, acımayacak” tadında makaleler yayınlandı. Türkiye’nin internet yasasının, “Kuzey Kore-Çin tipi değil, Almanya-Fransa modeli” olacağını savunan yazılar kaleme alındı.

Muhalife hakaret özgürlüğü

Kuşkusuz, her yenilik beraberinde kendi hukuk ihtiyacını getiriyor. Dünyanın birçok ülkesinde de dijital medyada suçların önlenmesi, kötüye kullanımın cezalandırılmasına ilişkin özel yasalar mevcut. Ancak mesele Türkiye’ye geldiğinde, “Doğruluk Bakanlığı”nın bağlı olduğu devlet aygıtının pratiği, bu yasaların kimlere ve nasıl uygulanacağı konusunda yeterince tatsız ipuçları veriyor. Bu ülkenin yasalarına bakarsanız, düşünce ve basın özgürlüğü alanındaki düzenlemeler kâğıt üzerinde hiç de “faşizan” durmuyor. Oysa yargının siyasallaşmasıyla birlikte bu yasaların kimlere dokunduğuna milletçe tanık olduk. Erdoğan’ı hedef alan paylaşım sahipleri, sabah kapıları kırılarak gözaltına alınıyor. İmzacı akademisyenlere “Kanınızda duş alacağız” diyen sokak kabadayısı, “düşünce özgürlüğü” kapsamında ifade bile vermedi. Başak Demirtaş’a, Canan Kaftancıoğlu ile Nevşin Mengü’ye ahlaksız tehditlerde bulunanlar, elini kolunu sallayarak sokaklarda geziyor. Erdoğan’ın kızına yönelik terbiyesizliğe imza atanlar ise tutuklanarak cezaevine atılıyor. Hâlâ 15 kişinin arandığını da eklemem gerek. Hükümet, internet yasası ısrarını şöyle temellendiriyor: “Gerçek hayatta suç olan, dijital alemde de suç olmalı. Amacımız suçları önlemek, işleyeni cezalandırmak.” Makul gibi gelen bu açıklama, Türkiye’nin bir başka pratiğiyle çelişiyor. Mevcut yasalar, zaten iktidarın suç olarak isnat ettiği suçları yeterince cezalandırıyor. Sosyal medya yoluyla Erdoğan’a hakaretten onbinlerce dava başka türlü nasıl açılabilirdi? Esra Albayrak’a yönelik çirkin mesaları kaleme alanlar nasıl tutuklanabilirdi? Onlarca gazeteci, sadece sosyal medya mesajları nedeniyle nasıl adliye koridorlarını arşınlayabilirdi? Daha yeni açıklanan Engelli Web raporu da, internetle mücadelenin nasıl “başarıyla” yürütüldüğünü ortaya koyuyor. Sadece 2019’da 408 bin site engellendi, 50 bin içerik kaldırıldı ve 10 bin YouTube videosu kaldırıldı, 7 bin twitter hesabı kaldırıldı.

Dijital evrene 2023 kalkanı 

Yukarıdaki rakamlar “Hükümetin ne isteyip de yapamadığı” sorusunu daha belirgin hale getiriyor. Hükümet, bundan sadece birkaç ay önce torba yasadan son anda çıkardığı internet yasasını neden şimdi alelacele gündemine aldı? Erdoğan’ın yakınlarına hakaretler nedeniyle mi, temmuz sonunda Meclis tatile girmeden bu yasanın çıkarılması talimatı verildi? Siyasi ve tablonun seyri, meselenin hiç bu kadar basit olmadığını gösteriyor. Korona öncesinde etkileri başlayan ekonomik kriz, salgının getirdiği durgunlukla birlikte iktidarın oylarındaki aşınmayı artırıyor. Erdoğan’ı Saray’da tutan ittifakın oyları, hiçbir şirketin anketinde yüzde 50’yi göstermedi. Özellikle kısa çalışma ödeneğinin de ağustos sonunda bitmesiyle, çok daha kitlesel bir işsizlik dalgasından endişe ediliyor. İşte hükümet tam da bu kırılgan tabloda, sert yaptırımlar öngören bu yasayı çıkararak, sosyal medya üzerinden yükselecek olası bir muhalefet dalgasına set çekmeye çalışıyor. Saray, dijital dünyanın alternatif kanallar sağlaması nedeniyle; mesajları yasayla, blokajla engelleyemeyeceğini gayet iyi biliyor. Amaç hakaret etmeyi, suç işlemeyi önlemek değil; çıkacak yasa oluşturacağı korku ikliminde yurttaşların tepki göstermesini engellemek. Bu minvalde, sosyal medya araçları üzerinden yapın yapan bağımsız gazetecilerin yayınlarını da, benzer bir niyetle “filtrele”mek. Z kuşağının YKS tepkileriyle karşılaştıktan hemen sonra internete çeki düzen vermek isteyenler, 2023 yılındaki seçimlerden bir Z raporuyla ayrılabilir. Dijital dünyada su akar yatağını, iktidar da 2023’te ilk kez oy kullanacak 6,5 milyonluk yeni seçmen kitlesini karşısında bulur