Dünyada ve Türkiye'de giderek artan sansür düzenlemeleri gazetecilerin işini daha da zorlaştırıyor

Dünyada ve Türkiye'de giderek artan sansür düzenlemeleri gazetecilerin işini daha da zorlaştırıyor

12 Mart günü Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Başkanı Banu Tuna’nın moderatörlüğünde gerçekleştirdiğimiz panelimizde MLSA Eş Direktörü Barış Altıntaş, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) Türkiye Temsilcisi Özgür Öğret ve Türkiye Gazeteciler Sendikası Avukatı Ülkü Şahin konuşmacı olarak katıldı

[embed]https://youtu.be/-mDS2j1B4_4[/embed] Dünya İnternet Sansürü ile Mücadele Günü olarak kutlanan 12 Mart, Sınır Tanımayan Gazetecilerin (RSF) yaptığı girişim ile uluslararası takvime girerek, 2009’dan bu yana konu ile ilgili gözlemler yapılıyor, raporlar hazırlanıyor. Dünyada ve ülkemizde sansür gündemi ve son gelişmeler ile sansüre karşı aktivistler ile gazeteciler neler yapıyor, neler yapmalı konuları konuşuldu. Sözlerine Türkiye’nin, dünya sansür raporlarında bulunduğu yerden bahsederek başlayan Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Başkanı Banu Tuna, Ukrayna’nın işgali sonrası çıkarılan yasaya da değinerek gazetecilik yapmanın yalan haberle mücadele konseptinde ne kadar zorlaştığı, yakın zamanda yürürlüğe girmesi beklenen yeni sosyal medya yasası, Türkiye’nin sansür düzenlemeleri konusunda diğer ülkelerle karşılaştırılması, 5651 sayılı kanunun Türkiye’de sansüre etkileri, unutulma hakkı ve kişilik haklarının korunması ve son olarak gazetecilerin ve aktivistleri sansüre karşı alabilecekleri önlemler konularında konuşmacılara sırasıyla söz verdi. 

Altıntaş: “Farkındalığın artması en önemli unsur”

Tüm dünyada birçok ülkede internet alanını kontrol etmeye yönelik sansür veya yalan haber konusunda düzenlemeler olduğundan bahsederek söze başlayan MLSA Eş Direktörü Barış Altıntaş, Rusya ve Türkiye’nin bu konudaki benzerliğine dikkat çekti. Birkaç gün önce Rusya’nın Ukrayna işgali ile ilgili yapılan haberler hakkında yürürlüğe giren yeni yasanın bağımsız gazetecilerin işlerini yapmasını imkansız hale getirdiğini belirten Altıntaş, birçok gazetecinin komşu ülkelere gittiklerini belirtti: “Ülkeden ayrılan birçok gazeteci olması ile birlikte ülkede kalan da birçok gazeteci var. Fakat çıkan yeni yasadan dolayı birçok kurum, gazeteci ayrılmak zorunda kaldı. Ciddi bir hapis tehlikesi altında oldukları için elbette ki Rusya’da mesleklerini devam ettirmelerine imkan yok ve çoğu da gazeteciliğe devam etmek istiyor. Bu, gazeteciler için çok önemli bir motivasyon.” Unutulma hakkının olması gereken bir hak olduğunu düşünen Altıntaş, “Elbette ki istemediğiniz bir durumda kalmışsanız unutulma hakkınız olabilir fakat Türkiye gibi bir ülkede bunun nasıl kullanılabileceğini kestirmek gerçekten zor değil. Yapılan engellemelerin sebeplerine ve içeriklerine bakarak, belli bir kesimi korumak amacıyla kullanılarak, mağdurlardan çok failleri korumaya yönelik olduğu söylenebilir” dedi. Gazetecilerin sansür konusunda farkındalık geliştirmeleri gerektiğini, çevrimdışı yöntemlere dönerek  platformların nasıl çalıştığını, haberin okuyuculara nasıl ulaştığını kavrayarak çevrimdışı alanlara geri dönmeyi düşünmemize dikkat çeken Altıntaş, bu tür konuşmaların düzenlenmesi, konu hakkında okumalar yapmanın ve farkındalığı bu şekilde arttırmanın iyi bir adım olacağını düşündüğünü belirtti. Devletlerin yanında sosyal medya şirketlerinin de sansür uygulamalarına değinerek, algoritmalar yoluyla ciddi sansür uygulamalarının yaşandığını ve bu yüzden özellikle gazeteciler tarafından farkındalığın artmasının önemli bir unsur olduğunu söyledi. 

Öğret: “Sosyal medya şirketleri şirketleri ile olan ilişkimizi anlamamız gerekiyor”

Gazetecileri Koruma Komitesi Türkiye Temsilcisi Özgür Öğret, sosyal medya platformlarının gazetecilerin mesleklerini icra ettirmek adına son tutunduğu alanlardan bir tanesi olduğunu söyledi. Yakın zamanda gelmesi beklenen yeni sosyal medya yasası hakkında düşüncelerini paylaşan Öğret, “İnternetin dezavantajları olduğu kadar iyi yanları da bulunuyor. İnternet, bilgi dağıtımını teoride demokratikleştiren, kolaylaştıran ve kişilerin seslerini duyurması için çok kullanışlı bir iletişim aracı, bu yüzden de sosyal medya platformları devlet kurumları tarafından sorun olarak görülebiliyor çünkü kontrol edilmesi zor. Türkiye’de ise bu yüzden gelecek olan sosyal medya adımlarının baskıları arttırmaya ve çıkabilecek muhalif sesleri daha etkin bir şekilde susturmak için olacağını bekliyoruz” dedi.  Sansürün bitmeyecek bir mücadele olduğunu belirten Öğret, aşılacak bir şey olmadığını düşündüğünü belirtti: “Sosyal medya şirketleri ile olan ilişkimizi anlamak gerekiyor, şirketler kar etmek için kurulur. Bu durumda herhangi bir sansür talebi geldiğinde sosyal medya şirketleri, kendi karlarını, marka değerlerini etkileyecek şekilde vermeyi tercih ederler. Kullanıcıların sosyal medyada söylediği veya düşündüğü her şeyi izliyorlar. Bu konuda farkındalık yaratmamız gerekiyor. Özgürlüğe doğru da, kısıtlamaya doğru da gitsek, sosyal medya platformlarında bunu kullanıcı kitlesi belirliyo.. Çok bağıranın çok sesi duyulur gibi bir dezavantajı var ama farkındalığı arttırırsak bunu da kendi lehimize kullanabiliriz diye düşünüyorum.”

Şahin: “Dayanışma ve örgütlenme olmadan gerçek bir çözümden bahsedemeyiz”

Gazetecilere ve basın kuruluşlarına yönelik baskının çok ve farklı yönlerle yapıldığını belirterek söze başlayan Türkiye Gazeteciler Sendikası Avukatı Ülkü Şahin, sadece erişim engelleri yollu değil aynı zamanda troll hesapların saldırıları, yanlış haber yayılması veya sansür düzenlemeleri yollarıyla da baskının dozunun arttığını belirtti. 5651 sayılı kanunda olduğu gibi bu tür yasalarda yapılan muğlak düzenlemelerin gazeteciler üzerinde uygulanan en önemli baskı yöntemi olduğunu belirten Şahin, “İnternet gelişen bir yapı ve hukuk da beraberinde gelişiyor, fakat Türkiye’de yapılan düzenlemeler özgürlüklerin aleyhine işletilmeye başlandı. Mesela düzenlemeler yapılıyor ve yıllar sonra bunların kanun niteliğinde olmadığına karar veriliyor. Ancak yıllarca uygulanması yüzünden pek çok gazeteci bu baskının altında ezilmiş oluyor ve basın kuruluşları abluka altına alınmış oluyor” ifadelerini kullandı. Unutulma hakkının mağdurlardan çok failler tarafından kullanıldığını düşüncesine katılan Şahin, “Unutulma hakkı aslında her bireyin yeniden hayata başlama, geçmişini silme hakkı olduğu üzerinden başladı. AYM’nin ve yargıtayın bu konuda kriterleri var, AYM her somut olayı ayrı ayrı değerlendireceğini söylerken, yargıtay üstün bir kamu yararı olup olmadığına bakıyor. Fakat Türkiye’de bu ne yazık ki bireylerin haklarını korumak yerine özellikle gazetecilere yönelik bir tehdit unsuru haline gelerek, kamu yararı yokmuşçasına kararlar alınıyor” dedi. Doğrudan bireylerden gelen sansürlere veya tehditlere karşı suç duyurusunda bulunmak ve süreçleri sonuna kadar takip etmek, ısrarcı olmak, devletin yükümlülüklerini ortaya koymanın son derece önemli olduğuna dikkat çeken Şahin, çevrimdışı ortamın önemli olduğuna katıldığını belirtti. Hem sokakta hem de internet ortamında örgütlenmenin önemine değinerek dayanışma ve örgütlenme olmadan gerçek bir çözümden bahsedilemeyeceğini belirterek konuşmasını sonlandırdı.